Polatlı Mutlu Son Masaj Salonu

Polatlı Mutlu Son

“Seksi hiç beceremedi insanoğlu. Adam olanı, girip çı­kıp, zıbarıp yattı. Kadın Ankara Polatlı Mutlu Son olanı ise, bacaklarını açmayı önce marifet sonrasında vazife saydı!” diyen Zeus, alaylı bir ifade takı­narak, yarım bir gülüşle Ömer Hayyam’a baktı. Onunla aynı duyuş ve düşünüşte olan bilge Hayyam, “Ne sevebildi ne de sevişebildi! Bencillik etmeyi sevmek, etin ete sürtmesini de sevişmek sandı” diye ekledi.

An itibariyle yer ve zaman kavramlarının olmadığı, “lâmekân, nazaman” arası, garip bir noktadaydılar. Sanki o gündü. Mahşeri hesaplann günü. Ve sanki sadece iki grup insan bir kenara ayrılmıştı: özel adamlar ve özel hanımlar. Onlar, özel konuları kendi en özel anlamış olurını da içine katarak konuşuyor, “aşkın ve sevişmenin, ruhsal ve tensel boyutu­nu” inceliyorlardı.

Ankara Polatlı Mutlu Son

Hiç biri, birbirlerinin vakitında yaşamamış ama her biri adını altın harflerle tarihe kazımış seçkinlerdi onlar. Zeus’un başkanlık ettiği erkekler masasında, şimdilik Ömer Hayyam, Leonardo da Vinci, Sigmund Polatlı Mutlu Son  Freud, Friedrich Nietzsche, Neyzen Tevfik, Charles Bukowski, Sokrates oturuyorlardı. Aralarına sonradan katılacaklardan henüz habersizdiler.

Hanımlar masasına Afrodit başkanlık edecekti. Hemen hemen yalnızca beş hanımdılar. Sinemanın parlak yüzü Marilyn Monroe, Bir Geyşanın Anıları’ndan fırlamış Sayuri, lakabı “Şafağın Gözbebeği” olan Mata Hari, eski Mısır’ın efsanevi kraliçesi Kleopatra. Onların da masalarına sonradan katılacak özel kadınlar olacaktı normal olarak. Fakat henüz kim oldukla­rını onlar da bilmiyordu.

Polatlı Mutlu Son

İşte bu seçkinlerin arasında, yiyecek içecek masasından görevli, kimileyin saki, kimileyin garson olan ve her ko­nuya kendince yorum katıp, yeri geldiğinde güldüren, yeri geldiğinde çok düşündüren bir adam vardı: Temel. Bizim Temel. Karadenizli uşak. Evimizdeki işlerini bitirir bitirmez, Fadime de yetişirdi muhakkak. Onca güzel hanımın arasına, Temel tek başına salınmazdı ya.

Doğu’nun sofistike şairi, aşkın ve şarabın mistik feylesofu Ömer Hayyam, insanlığın seksteki çıkmazına bir parça kız­gın, bir parça esefliydi. Elinde şarap kadehi, gözlerinde derin bakış, yanı başlangıcında oturan Leonardo da Vinci’nin yorum katmasını bekliyordu.