Polatlı Masaj Salonu-Masöz Esra
Polatlı Masaj Salonu-Masöz Esra
Polatlı Masaj Salonu-Masöz Esra Bir öğleden sonrasında bir çöp kutusunda Amadeus Dörtlüsü’nün attığı, kurÅŸunkalemle tutulmuÅŸ konser notlarını gördü. El yazısı kıvrımlı ve silikti, zor okunuyordu, Schubert’in 15 numaralı kuartetinin baÅŸlangıç muvmanıyla ilgiliydi. Sonucunda ‘B’de saldır!’ sözcüklerini okuyunca heyecanlandı. Florence önemli bir ileti yahut yaÅŸamsal bir iÅŸaret aldığı düşüncesini aklından çıkaramıyordu, iki hafta sonra, okuldaki son yılı baÅŸlar baÅŸlamaz en iyi arkadaÅŸlarından üçüne kendisine katılıp bir dörtlü kurmaları önerisinde bulundu.
Bir tek viyolonselci erkekti, ama Florence, Charles Rodway’e duygusal bir ilgi duymuyordu. Okuldaki erkekler asla ilgisini çekmemiÅŸlerdi, seçtikleri çalgı ve repertuvarları dışında aslabir ÅŸeyle ilgilenmeyen, delice hırslı, tutkulu müzisyenlerdi onlar. Grubundaki kızlardan biri ne süre bir adam öğrenciyle tertipli bir iliÅŸki kursa ortalıkta görünmez oluyordu, tıpkı Edward’ın futbolcu dostları ÅŸeklinde. Sanki bir manastıra girmiÅŸ ÅŸeklinde oluyordu genç kadın. Bir erkekle çıkıp aynı zamanda eski dostlıklarını sürdürmek mümkün olmadığından Florence yatakhanedeki arkadaÅŸlarından ayrılmamayı yeÄŸliyordu.
Polatlı Masaj Salonu-Masöz Esra
Åžakalardan, samimiyetten, sevecenlikten, kızların birbirlerinin doÄŸum günlerini önemsemesinden, hastalanılmış olduÄŸunda çaydanlıklarla, battaniyelerle ve meyvelerle tatlı tatlı uÄŸraÅŸmalarından hoÅŸlanıyordu. Okuldaki yılları özgürlük gibi geliyordu ona. Edward’la Florence’in Londra’da yolları hemen derhal hiç kesiÅŸmedi. Florence, Fitzrovia ile Soho’daki pubları pek bilmiyordu, hep istemiÅŸ olsa da British Museum’un Okuma Odası’na da gitmemiÅŸti. Edward da ne Wigmore Hall’ü biliyordu ne de Florence’in oturduÄŸu semtteki çayevlerini.
Hyde Park’ta bir kere bile piknik yapmamıştı, ya da Serpentine’da kayıkla gezmemiÅŸti 1959 senesinde, hepsi de bombayı engellemeye kararlı yirmi bin kiÅŸiyle birlikte aynı anda Trafalgar Meydanı’nda bulunduklarını keÅŸfedince heyecanlandılar. Londra’daki dersleri bitip her ikisi de ailelerinin yanına ve çocukluklarının sakinliÄŸine dönene, imtihan neticelarını bekleyerek geçirdikleri sıcak, sıkıcı bir-iki hafta bitene kadar tanışmadılar. Sonradan onları en çok ÅŸaşırtan da bu oldu – nasıl da kolayca rastlaÅŸmamış olabilecekleri. Edward açısından o bigün ötekiler benzer biçimde geçebilirdi – daracık bahçenin altına çekilerek, dev bir karaaÄŸacın altına, annesinin uzağına oturup okuyarak geçirebilirdi gününü. Elli metre ötede, annesinin solgun ve suluboya resimlerdeki benzer biçimde bulanık yüzü kesintisiz yirmi dakika mutfak veya oturma odasının penceresinde durabilir, gözlerini ona dikebilirdi.
Son yorumlar